Anarşistler toplum ile devlet arasında çok önemli ayrımın
olduğunu vurgulamışlardır. Bu ayrımı genelde birçok politikacı tarafından göz
ardı edilmiştir.
Tabi bir noktaya vurgu yapmak gerekir bu tüm politikacıların
bu ayrımı göz ardı ettiğini söylemek yanlış olur bu ayrımı yapan birçok
politikacı ve akademisyenler de mevcuttur.
Sovyetler birliğinin yıkılışı ile birçok akademisyen ve
politikacı “sivil toplum” kavramını yeniden keşfetti.
Felsefeci martin buber bu konu insan doğası ve davranışları üzerinde ki
tespitini şöyle açıklamıştır.
Toplum bilim profesörü olan buber insan davranışının iki şekilde kutuplaştığını
gözlemlemiştir. Bu gözlem şudur;
“politik ve toplumsal. Politik prensibin niteliklerini erk ,otorite, sıra
düzen ve başatlık olarak sıralarken, toplumsal prensibi de ortak bir gereksinim
veya ortak çıkar çevresinde yapılanan , kendiliğinden oluşan bütün insan
ortaklıklarında görmekteydi. Oluşan sorun
politik prensibin sürekli üstün oluşunun nedenini tanımlamaktır”
Her bir haklının kendisini diğer halkların tehdidi altında
hissetmesi durumun da devlete birleştirici gücü sağlamaktadır. Devlet kendi
kendisini koruma içgüdüsüne dayanır. Bütün hükümetlerin ortak noktası şudur;
her biri mevcut koşullardan ötürü gerekenden daha fazla erk sahibidir. Aslında düzenlemeler
yapma kapasitesinde ki bu aşırılık bizim politik erkten anladığımız şeydir. Bu aşırılığın
boyutu yönetim ve hükümet arasında gerçek farkı temsil eder.
Toplumsal şeylerin kendiliğinden gerçekleşmesi olgusuna
anarşistler tarafından büyük değer verilse de bu olgu savaş sonrasının İngiliz gönenç
devletini parçalarına ayırma işine karışan ve kar getirici özel girişimin erdemlerini öneren politikacıların
gündeminde yer almaz.
Anarşistlere sık sık devlete karşı hissettikleri antipatinin
artık modasının geçtiğini söylenir. Çünkü modern devletin temel işlevi toplumsal gönencin sağlanmasıdır. Anarşistlerde
buna karşılık verirken Britanya da toplumsal gönenç kavramının hükümetten savaş sonrasının ulusal sigorta
yasaların da yada 1948 de ulusal sağlık
hizmetinin başlatılmasından kaynaklandığını göstermektedir. Bu kavram
hatırladığım kadar 19. Yy da emekçi sınıfın kendi kendine yardım etme
anlayışından kaynaklanan çok geniş bir dost toplumlar ve ortaklaşa yardım etme
ağından türediler.
O dönemde bir işçinin itirafı
Yıllar boyunca madencilerin
ve çelik emekçilerinin ücretlerinden her bir sterlin için üç penilik gönüllü
katılım yoluyla varlığını sürdürdü. Bir zamanlar topluluk 23.000 kişinin sağlık hizmeti için 5 doktor 1
dişçi 1 ayakkabı uzmanı ve bir fizyoterapist çalışmaktaydı.
Anarşistler sağlık hizmetinin sağlanmasına ilişkin bu küçük
yerel düzeyde ki alternatif yaklaşımı , farklı türden bir toplumsal
örgütlemenin evrimleşeceğini göstermek için dile getirdi.
Bu deneyim güney Londra da ki tıbbi yardımın yüzme ve spor olanaklarını
sağlayan bir toplumsal kulübün bir niteliğini oluşturduğu ve bir aile sağlık
kurumu içindeydi.
Toplumsal gereksinimlerini tamamını karşılama ilişkilerini
değiştirmeye yönelik ve bu tarihe yakın çabalar bir yandan kamu bürokrasisini çift
kutupluluğuna ve öte yandan özel kara karşı alternatif arayışların arandığını
belirtir.
Tabi kropotkin bu konuda yani daha doğrusu kendine göre
çözümü ise şöyle açıklar.
Emekçi sınıfın kendi kendine yardım etme kavramını
yapılandırdığı “ dost toplumlar , sıradan kişilerin oluşturdukları
birliktelikler doktorun faturalarını ödemek için dayanışma ve yardımlaşma yapan
köy ve kasaba kulüplerini “ anlatmaktaydı.
İnsanın ekonomik ve politik özgürlüğünün yaşamda , devlet
tarafından oluşturulanlar yerine yeni
ifade biçimleri yaratması gerekecektir. Kropotkine göre bu yeni biçim temsilci
hükümetin daha popüler, daha merkezden uzak ve halka özgü kendini yönetmeye
daha yakın olacaktır. Devletin bürokrasi yoluyla yerine getirdiği toplmsal
işlevler için yeni örgütleme bicilerini bulmak zorunda kalacağımızı yenileyerek
bu meşhur sözü söyler “ bu yapılmadığı sürece hiçbir şey yapılmayacak
demektedir.
Yazımın birinci bölümü burada kalsın devamını en kısa
zamanda yayınlayacağım

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder