Suudi Arabistan’da aile hukukunda kadının statüsü oldukça
zayıf bir durumdadır. Erkeklerin isteğe bağlı boşanma, çocukların velayetini
alma ve dört eş edinme hakları bulunurken, kadınlar boşanma hakkına ancak
evlilik anlaşmalarında yer almışsa, eşinin iktidarsız olduğunu ya da kendisini
terk ettiğini ispat etmesi durumunda sahip olabilmektedirler. Boşanma sonrası
kadının nafaka hakkı yasal olarak bulunmamaktadır. Erkeklerin örfi olarak
boşanmanın ardından eski eşlerine bir süreliğine yardımcı olması beklenirken,
yapılmaması durumu yasal olarak bir sorun teşkil etmediği gibi yasal bir takip
sistemi de bulunmamaktadır. Boşanma sonrası çocukların velayeti ise babaya
verilmektedir. Babanın yetersiz olarak görüldüğü durumlarda ise büyük annebaba
çocukların velayet hakkına anneden önce sahip olabilmektedirler.
Suudi Arabistan vatandaşı erkeklerin yabancı ülke
vatandaşlarıyla evlenmeleri durumda eşleri ve sahip olacakları çocukları
vatandaş olma hakkına sahip olabilirken, kadınların Suudi vatandaşı olmayan
erkeklerle evlenmeleri durumda çocuklarını vatandaşlıklarını geçirme hakları
bulunmamaktadır. Bu durumdaki Suudi kadınların sadece erkek çocukları 18 yaşını
geçtikten sonra vatandaşlık için yasal başvuruda bulunabilmektedirler. Himaye
sistemi ülkedeki her yaştaki kadınların erkek velilerinden (erkek kardeş, baba,
eş gibi) izin almadan çalışmalarına, eğitim almalarına ve seyahat etmelerine
izin vermemektedir. Sosyal alandaki kısıtların devlet eli ile sıkı kontrol
altında tutulmaya çalışıldığı görülmektedir. Ahlaksızlığı
Engelleme ve Namus Koruma Komisyonu (al-hay’at al-amr bil ma‘ruf wa
al-nahia ‘an al-munkar) kamu alanlarındaki davranışları, kadınların giyimlerini
ve kadın ile erkekler arasındaki ilişkileri takip etmek ve kovuşturmak ile
sorumludur. Genel olarak Haia diye bilinen bu dini polis birimleri ülkede
oldukça etkin bir konuma sahip olmalarının yanı sıra özellikle son yıllarda pek
çok eleştirinin de odağına yerleştiler. Örneğin 2002 yılında Mekke’deki bir kız
okulunda çıkan yangında genç hayatını
kaybetmişti. Bu olayda Haia’nın, kızların yanan okul binasını terk etmelerini
ve itfaiye görevlilerinin de müdahale etmesini “kıyafet uygunsuzluğu” gerekçesi
ile engelledikleri iddia edilmektedir.Haia bu iddiaları reddetmiş ve açılan
soruşturmada kendisine yönelik iddialar düşmüş; okul binasında sigara içen
öğrenciler ile gerekli önlemleri almayan okul idarecileri ise olayın sorumlusu
olarak belirlenmiştir.Başka çarpıcı örnekler ise Haia polislerinin pek çok kez
şüpheli gördükleri çiftleri trafikte takip etmeleri sırasında gerçekleşen
trafik kazalarında ortaya çıkmaktadır. Benzer bir olayda kocasını kaybeden bir
Suudi kadının açtığı dava hala devam etmektedir.18 Gene 2010 tarihinde bir
çifte, kadının gözlerini de kapatması için müdahale eden dini polisler, eşi
ağır bir şekilde dövmüşlerdi. Bu olayda yargıya taşınmış ancak dini polis haklı
bulunarak karşı çıkan eşe 350 kırbaç cezası verilmiştir. Olaydan kısa bir süre
sonra ise olayın gerçekleştiği yer olan Hail vilayetinde kadınların gözlerinin
de kapalı olması gerektiğine yönelik bir karar alınmış ve kamuya duyurulmuştur.
Ancak özellikle son yıllarda Haia, yani dini polislere karşı
kadınların mukavemet göstermesi giderek yaygınlaşmaya başlamıştır. 2010
tarihinde bir kadının, dini polislere saldırması hem Suudi Arabistan’da hem de
dünya basınında oldukça geniş yer almıştı. 2012 yılında alışveriş merkezindeki
bir Suudi kadının, makyajı ve ojeleri nedeniyle müdahale etmek isteyen dini
polislere karşı çıktığını ve kavga ettiğini gösteren videonun basında yer
alması da bu açıdan önemli bir simgeye dönüşmüştür.
Dini polise karşı gelişen toplumsal tepki, Suudi kraliyet
ailesinin de dikkatini çekmiştir. Hem toplumsal tepkileri yatıştırmak hem de
Arap Baharının bölgede yarattığı değişim dinamikle rini ülke içerisinde
yumuşatmak adına özellikle dini polisler konusunda çeşitli adımlar atılmıştır.
Temmuz 2012’de Kral Abdullah dini polislerin başına ılımlı birini atamış, gene
aynı yıl içerisinde gönüllülerin dini polis olarak görev yapması ve
vatandaşlara ölçüsüz şiddet uygulanması yasaklanmıştır
Son gelişmelerin de etkisi ile dini polisin müdahalelerinde
daha dikkatli olmaya çalıştığı görülmektedir. Dini liderlerin ve kurumların tam
desteğini alan dini polisin örneğin alışveriş merkezinde kendileriyle kavga
eden kadına yaklaşımları bu açıdan değerlendirilebilir. Gene Suudi gençler
arasında moda olan alışveriş merkezlerine iç çamaşırlarını gösteren ince bir
pijama benzeri kıyafetle gitmelerine yönelik dini polisin yaklaşımı da önceki
dönemlere göre oldukça çekimserdir.
Ancak dini polis teşkilatının yani Haia’nın 2013 bütçesinden
oldukça büyük bir pay alması dikkat çekicidir. Haia’nın bütçesi 131 milyon
Suudi Riyalı artarak 1.46 milyar riyala ulaşmıştır. Bu yıl içerisinde Haia’nın
40 yeni şube ve merkez açması planlanmaktadır. Öte yandan teşkilatın daha iyi
bir kayıt sistemi oluşturmak ve “fikir güvenliğinin” daha iyi sağlanması
amaçları ile bilgisayar ve altyapı sistemini modernize edeceği açıklanmıştır.24
Bir yandan dini polisin eylemleri kamuoyunda kısıtlanıyormuş gibi görünse de
diğer yandan dini polis teşkilatına yönelik herhangi bir yasal reform
yapılmamakta ve hatta sahip olduğu bütçe arttırılmaktadır. Bütçenin
kullanılması planlanan projeleri de teşkilatın ülke içinde daha kurumsal bir
yapı içerisinde yayılacağı sinyal leri vermektedir. Gönüllülerin görevlerine
son vermesi, açılacak yeni şubeler ve teknolojik bakımdan altyapının
desteklenmesi Haia’nın kayıtlı personelini ve teşkilat ağını genişleterek daha
da kurumsal bir hale geleceğini göstermektedir. Bu nedenle de devlet eli günlük
yaşama uygulanan bu sosyal baskıyı ve sınırlandırmaları gevşetmesi daha çok
söylemsel zeminde kalmakta ve kurumsallaşarak devam ettiği görülmektedir. Bu
durum devletin sosyal alandaki kontrolü kendi tekeli altına almaya çalıştığı
şeklinde yorumlanacağı gibi bu tekelin sağlanması halinde reformcu hamlelerine
uygun kurumsal yapıya da ulaşmaya çalıştığı şeklinde de görmek mümkündür.
Kadınların kimlik kartı sahibi olması gibi ehliyet sahibi
olması da ülkede hala tartışılmaya devam eden bir husustur. 1991 tarihli
fetvaya göre kadınların araç kullanması yasaklanmışsa da 2006 tarihinde dönemin
Kültür ve Enformasyon Bakanı kadınların ehliyet başvurusu yapmalarının önünde
hiçbir yasal engel olmadığını açıklamıştır.Ancak bugün gelinen noktada
kadınların araç kullanması hala bir sorun olarak ülke gündeminde kalmaya devam
etmektedir. 2012 yılında gerçekleştirilen ve medyada kendine geniş yer bulan
“Women2Drive” Kampanyası Suudi Arabistan’da kadın hakları konusunda alttan
gelen baskıyı göstermiştir. Manal El Şerif, başlattığı kampanyanın ardından
işini kaybetmiş ve çeşitli baskılarla yüz yüze kalmıştır.Son yıllarda kadınlar,
yasal olarak kadın hareketleri kuramadıkları için, karşılaştıkları
kısıtlamalara daha çok sivil itaatsizlik tekniklerini kullanarak cevap
vermektedirler.
Suudi Arabistan sosyal hayata paralel olarak ekonomik alan
da cinsiyetlere göre ayrılmıştır. Bu nedenle de kadınların sahip olabileceği
ekonomik olanaklar sınırlı kalmaktadır. Ülkede eğitim ve sağlık hizmetleri,
cinsiyet ayrımına göre düzenlenmiş olduğundan kadın çalışanların çoğu eğitim ve
sağlık bürokrasisinde istihdam edilmektedir. Buna ek olarak sadece kadınların
ihtiyaçlarını karşılaması için düzenlenmiş alış veriş merkezleri, imalathaneler
ve hükümet komisyonları da kadınların çalışabildiği yerlerdir. Mühendislik ve
hukuk gibi alanlarda kadınların eğitim almasına geçmişte izin verilmez iken
artık günümüzde bu kısıtlar ortadan kaldırılmıştır. Bu nedenle de gelecekte
mühendislik ve hukuk alanlarında da kadın istihdamının gerçekleşebileceği
düşünülebilir. Öte yandan Kral Abdullah döneminde kadınlara daha fazla alanda
iş imkânı oluşturulmaya başlandığı görülmektedir. Pasaport idare bölümü, iç
güvenlik, devlete bağlı insan hakları komisyonları ile Ticaret ve Endüstri
Bakanlığı bu yeni dönemde kadınlara yer vermeye başlamıştır. Aynı zamanda
mühendis ve gazeteci birlikleri ile ticaret odalarında gerçekleşen seçimlere
katılmaya da başlamışlardır. Suudi Arabistan ekonomisinde kadının yeri oldukça
sınırlı olmaya devam etmektedir. 2005 yılında tahta çıkan Kral Abdullah
döneminde kadınların devlet bürokrasisi içerisinde önemli pozisyonlara atandığı
gerçeğini bir kenara not etmekle birlikte devlet-dışı ekonomik alanlarda kadın
istihdamı hala zayıf kalmaktadır. Ülkede kadın istihdamının %95 kamu sektöründe
yoğunlaşmaktadır. Kamu sektörü içerisinde en çok tercih edilen alanlar ise %85
ile eğitim alanı ve %6 ile sağlık sektörüdür.Sonuç olarak kadınlar gene sadece
kadınlara ve çocuklara hizmet veren alanlarda çalışabilmektedirler.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder